5 Mart 2015 Perşembe

Les Miserables

Les Miserables ( IMDB : 7,7 )



Vay canına.. Şu fotoğrafın ihtişamına bakın. Victor Hugo’nun dev eserinin dev filmi. Şöyle bir filmi düşündüm de, yine tüylerim diken diken oldu. Bilen bilir, ben müzikal aşığı bir insanım. Ama bu filmi izleyene kadar izlediğim diğer müzikallerde neymiş diyorum. Kimilerine göre fazla sıkıcı gelebilecek olan bu film beni adeta büyüledi. Oyuncular birer birer devleşti gözlerimin önünde. 158 dakika boyunca başka bir dünyada dolaştım durdum resmen. En az iki sene var bu filmi izlediğim ama ilk on listemde hala en üstlerde yerini korumakta. Sefilleri okumadığım için her karesinde utandığım bir film. Her sahnesi harikaydı. Sıkılmadan izlediğim, her dakikasında oyunculuklara hayran kaldığım bir film, bir müzikaldi. 

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki oyuncuların hiçbiri playback yapmamış ve bütün şarkıları canlı canlı söylemiş. Oyuncuların o ana konsantre olmaları amaçlanmış ve kulaklıklarında ki canlı orkestra ile çekilmiş film. Başta bunun için bütün oyunculara şapka çıkarmak lazım.
Hugh Jackman, bir ilah adeta bu filmde. Ve yine duyduğuma göre onun önerisiyle filme dahil olan Anne Hathaway de şahane. Keşke daha fazla görebilseydik onu filmde. En zayıf isimlerden biri Russell Crowe olarak görünse de onun performansı karakteri üzerinden düşünüldüğü zaman şahaneydi. Amanda Seyfried, Samantha Barks, Aaron Tveit göz dolduran isimlerden kesinlikle. Eddie Redmayne, o zamanlar bize en iyi erkek oyuncu Oscar’ını almaya geliyorum diye uzaklardan seslenmiş adeta. Ve filmde bütün büyük oyunculardan rol çalan küçük dev Daniel Huttlestone, en mükemmel performanslardan biriydi. 
Müzikal sevmeyenler yine sevmeyebilir; ama eğer ön yargınız yoksa 158 dakikayı hayranlıkla izlerken de bulabilirsiniz kendinizi. Umarım bir gün yolum Londra’ya düşer ve müzikali canlı canlı izleme fırsatı bulabilirim. Film için puanım 8,0. Unutmadan filmin en etkileyici sahnesi bence budur:






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder