La Vita E Bella (Life is Beautiful) ( IMDB : 8,6 )
1997 yapımı bu filmi aslında The Boy in the Striped Pyjamas filminden sonra yorumlamam yada ondan önce izlemem gerekiyordu ama ben şu an ikisini de yapmıyorum. En kısa zamanda diğerini de incelemeye almalıyım.
Bu filme gelecek olursak elimden geldiğince diğer filmin etkisinde kalmadan anlatmaya çalışacağım. İlk yarısı komedi, ikinci yarısı ise ilk yarıyla alakası olmayan aşırı duygusal bir film. İlk yarıda izlediğimiz Guido’nun ilk görüşte olan aşkı kıskanılacak cinsten. Yeryüzünde var mı gerçekten böylesi bilmiyorum. O kadar cesur ki duygularını ifade ederken ve bir o kadarda zeki, karısı bir an olsun düşünmüyor ve serveti, malı, mülkü, şanı bir kenara bırakıp Guido ile evleniyor. Bir de çocukları Joshua dünyaya geliyor ve filmin ikinci kısmı işte burada başlıyor.
Öncesinde peri masalı gibi olan hayatları Almanların İtalya’yı işgal etmesiyle birlikte bambaşka bir şekle bürünüyor. Küçük bir dükkanda kitap satan Guido, Yahudi olduğu için oğluyla birlikte Almanlar tarafından toplama kampına alınıyor. Bunu öğrenen eşi ise Yahudi olmamasına rağmen kampa giden treni durdurup onların arasına sırf oğlu ve eşine daha yakın olabilmek için katılıyor.
Bu filmin en güzel yanlarından biri, konu gereği süregelen savaşın bize çok fazla yansıtılmaması. O ağır şartları diğer filmlerdeki gibi gözümüze sokmuyor. Aksine bize bir babanın oğluna bu ortamı fark ettirmemek adına yaptığı türlü türlü oyunları gösteriyor. Oyunu kazanan ise oğlunun en sevdiği oyuncak olan tankın gerçeğine kavuşacak.
Bana göre filmin en can alıcı noktası Guido’nun ölüme giderken bile oğluna hiçbir şey hissettirmemesi. Efsane bir baba örneği. Bir babanın yapabileceği en büyük fedakarlık bu filmde çok güzel bir şekilde işlenmiş. Her erkeğin mutlaka izlemesi gereken bir film. Aldığı Oscar ödülleri de filmin bu konudaki büyüklüğünü kanıtlar cinsten.
Konu savaşsa eğer, bu konuda beni tatmin edememiş olsa da diğer yönleriyle bunu telafi etmeyi başardı diyebilirim. Puanım 7,0.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder