The Railway Man ( IMDB : 7,1 )
Eric Lomax'ın gerçek yaşam öyküsünü anlattığı otobiyografik romanından esinlenerek sinemaya uyarlanan bir dram filmi The Railway Man. Gözlerim dolu dolu izlediğim ve savaşlara tekrar tekrar lanet ettiğim bir film. 1942 yılında 2. Dünya Savaşı sıralarında gerçekleşen bir olay anlatılıyor ve bu olayın üstünden geçen neredeyse 40 yılın ardından, 1980, İngiltere’de yaşayan savaş gazisi Eric Lomax’ın psikolojik dramı işleniyor.
Eric, 2012′de hayatını kaybetti ve filmde aslında tamda bu sahneyle başlıyor ve arkasından 1980′e 60 yaşındaki Eric’e dönüyor. Tek başına yaşayan ve trenlere büyük bir tutkuyla takıntılı denilecek derecede bağlı olan bu savaş gazisi, yine o tren yolculuklarından birinde hiç tatmadığı ve hiç beklemediği bir duyguyla karşılaşıyor. Kompartımanda tesadüfen bir araya geldiği Patti’ye aşık oluyor. Kısa zaman sonra evleniyorlar ancak savaşın Eric üzerinde bıraktığı etkiler yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. Bu konuda ne yapacağını bilemeyen Patty son çare olarak Finlay’den Eric’in savaş zamanı yaşadığı her şeyi anlatmasını istiyor.
1942 yılında Eric’in yaşadıklarını, bir amaç uğruna savaşan askerken birden Japonların esiri olmalarını ve kurtarılabilme uğruna yaptığı bir şeyin sonucunda gördüğün inanılmaz işkenceleri en açık ve en ağır şekilde görüyoruz filmde. Ve bu genç mühendisin gördüğü eziyet sahneleri de filmin en etkileyici sahneleri oluyor. Gösterilen savaş sahneleri filmin en güçlü yönlerinden biri.
Filmde birçok duygu bir arada işlenmek istenmiş ve bazılarının üstünden çok yüzeysel geçilmiş haliyle. Örneğin Eric’in hayatında büyük bir rolü olan Patty’le ilgili neredeyse hiçbir şey anlatılmıyor filmde. Ancak vurgulanmak istenen o ağır psikoloji gerçekten hissediliyor ve sizi etkiliyor. Ben, savaş sahnesine her döndüğünde ve Eric’in o anları sonradan tekrar tekrar yaşadığı her anda gözlerim dolarak izledim filmi.
Cast konusunda ne kadar başarılı bir film olduğunu film bittikten sonra gerçek Eric Lomax ile oyuncular arasındaki benzerliği görünce sizde anlayacaksınız. Film böyle olunca izleyeni de kendine bir kez daha hayran bırakıyor. Aynı etkiyi Argo’da bırakmıştı bende. Colin Firth, savaş sonrası yaşanan o ağır psikolojiyi çok güzel yansıtmış ve Eric’in genç halini oynayan Jeremy Irvine’de mükemmel bir performans sergilemiş. Umarım onu çok daha mükemmel filmlerde görürüz. Ve Nicole Kidman, yaşlanmayan güzellik, yine harika.
“Her savaş filminde olduğu gibi tabii ki tarafsızlığını yitirmiş bir film.” diye yapılan yorumları anlayamıyorum. Film zaten Eric Lomax’ın otobiyografisinden uyarlanmış ve elbette onun tarafından olacak. Bundan daha doğal bir durum olamaz herhalde.
Süre olarak uzun ve akıcılık olarak da durgun gelebilir film çoğu kimselere. Ama bence bu doğru değil. Süresi, seyri ve vermek istedikleriyle tam tadında bir film olmuş. Yaşanmış bir olay olmasıyla da ayrıca çekebilir sizi. Puanım 7,0.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder