The Martian ( IMDB : 8,4 )
Uzayda olan bir insanın yerinde olmak, Mars’ın bütün ilklerini yapmak, bastığı her kara parçasına basan ilk belki de tek kişi olmak istediniz mi hiç? Ben deli gibi istedim ve sadece rol de olsa Matt Damon’ı o kadar kıskandım ki! Mükemmel bir görselliği ve belki de en gerçekçi uzay filmlerinden biri olan bu filmi izlediğim için ve hatta daha da iyisi kitabını okuduğum için o kadar mutluyum ki, ömürlük bir film ve kitap kazandım resmen. İşte o muhteşem film, The Martian.
Ares III görevini yerine getirmek için Mars’a giden astronotlar görevleri sırasında şiddetli fırtınaya yakalanırlar ve görevi iptal edip Mars’tan ayrılmaya karar verirler. Uzay aracına geçtikleri sırada fırtına yüzünden savrulan Mark Watney’den ekip sinyal alamaz ve öldüğünü düşünerek onu geride bırakıp Mars’tan ayrılırlar. Ancak Mark ölmemiştir, şans eseri hayatta kalmıştır ve uyandığında Mars’ta kendini tek başına bulur. Elinde var olan imkanları kullanarak hayatta kalmaya çalışmak zorundadır ancak bu çokta kolay değildir. Dünyayla iletişime geçebilecek hiçbir edevatı yoktur. NASA tarafından şans eseri fark edilen Mark’ı ölmeden dünyaya geri döndürmek hiçte kolay değildir.
Yakın zaman önce kitabını okudum bu filmin ve elimden bırakamamıştım resmen. Onun hayatta kalması için kendim fikirler üretmeye başlamış, neler yapabileceğini kafamda tasarlamaya çalışmıştım. Yaşadığı olaylara heyecanlanmış, bir nevi onun yerinde hissetmiştim kendimi. Okuduğum en güzel romanlardan biriydi ve filmini deli gibi merak etmiştim. Elbette her kitap uyarlaması filmde olduğu gibi eksikler çoktu filmde. Bazı yerlerinde kitaptan farklı eklemelerde vardı, bunların kimileri güzel kimileri eh işteydi. Ama genel olarak film çok güzeldi. Kitapta okurken kafamda canlandırdıklarımın canlı halini izlemek müthiş bir şeydi. Mutlaka kitabını da okuyun filmin, nasıl bittiğini anlamayacaksınız.
Bu filmle ilgili internette gördüğüm yorumlarda bana en saçma gelen Interstellar ile karşılaştırılması. The Martian, günümüz şartlarında yaşanabilecek olayları gösteren bir bilim filmiyken, Interstellar tamamıyla bir bilim-kurgu filmi. Farklı dallarda olan bu filmleri sırf ortak konuları uzay diye bir arada değerlendirmek gerçekten anlamsız. Gravity ile bu filmi kıyaslamak daha doğru olur bence. Gravity’i izlediğimde aşık olan ben bu filme daha daha fazla aşık oldum ve The Martian Gravity’nin pabucunu dama attı resmen.
Bu yazı böyle gider, övmekle bitiremem filmi. O yüzden en iyisi siz okuyun, izleyin deyip noktayı koyayım. Puanım, 8,0.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder