50/50 ( IMDB : 7,7 )
İzlemeden önce konusunu hiç okumadığım zaman filmlerin, beni fazlaca şaşırtabiliyor izlediğimde. Bu filmde de öyle öyle oldu nitekim. Romantik komedi, aşklı meşkli bir şeyler olacak diye beklerken bir dramın ortasına düştüm. Hemde ağır bir dramın. (500) Day’s of Summer’dan hatırladığımız Joseph Gordon-Levitt’in baş rolde olduğu, kanser olduğunu öğrenen bir adamın hikayesini anlatan bu filmde sıra, 50/50.
Adam, bir radyoda metin yazarlığı yapmaktadır. Artık fazlaca rahatsız eden sırt ağrıları sebebiyle bir gün doktora gider ve nadir görülen bir omurga kanserine yakalandığını öğrenir. Başta bunun etkilerini fazla üstünde hissetmese de zamanla tedavinin de yoğunlaşmasıyla hastalığın etkilerini daha fazla hisseder ve bu durum onu iyiden iyiye zorlamaya başlar. Bir yandan hastalığıyla uğraşırken diğer yandan zor gününde yanında olan kişilere karşı güvenini sorgular.
Bu filmin bana gösterdiği en önemli şeylerden biri, ne aşk ne meşk, hayattaki en önemli şeylerden birinin sırtını güvenle dayayabileceğin, her anında yanında olacağını bildiğin bir dostun olması. Aile benim için zaten birinci sırada ama onun yanında olmazsa olmazdır güvenilir bir dost. Filmin en sıcak, en güzel yanı da bu zaten.
Sanırım izleyiciye film, filmde hastalık olayıyla ile ilgili fazla ajitasyon yapılmadığı için hoş gelmiş. Bana ise o yönü yüzünden fazla eksik geldi. Herkesin bu olayı büyük bir olgunlukla karşılaması gerçek hayatta gösterilmeyecek kadar büyük bir olgunluk olduğundan biraz suni göründü gözüme. Sanırım sırf bu yüzden film fazla içine çekemedi beni.
Herhalde olayın gerçek hikayeden yola çıkması üzerinde oynamalar yapmaya engel olmuş. Mizahi açıdan bakılıyor denilse de beni yakalayamadı bu yönden. Ama genel olarak bakılırsa güzel olmuş. Puanım, 6,0.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder